top of page
  • Yazarın fotoğrafıSeckin Gultan

İNSANOĞLU NİÇİN ÇOCUK YAPAR?





Bu sorunun yanıtı, özellikle hayvanlar alemi ve erkekler bakımından “Türünün devamını sağlamak” olarak ifade ediliyor. Buradan hareketle, bu mevzuda “asıl karar verici mercî” olduğu çıkarımını yapabileceğimiz dişiye gelirsek... Hadise biraz melodramatik, anaç ve biraz daha ileri gidersek sado-mazoşist bir boyut kazanıyor. Kendi adıma söyleyebilirim ki... kadın milletinin, türünün devamı gibi hayvanî bir dürtüsü olduğunu sanmıyorum. Zira bunun herhangi bir garantisi yok. Kimya meselesi, güncel deyimle genetik meselesi. Bebenin seninle en ufak bir alâkası bile olmayabiliyor hani. Sen istediğin kadar burnunu, benini, belini, gamzesini vs benzetmeye çalış kendine. Hatta, belki de o kutlu gün/gecede o beyaz floresan lambalı doğumhanede bir bebek daha olsa... kendininkine bakıp diğerini daha çok kendine benzetebilir, hatta benimseyebilirsin yada söylemeseler bilemezsin en azından hangisini sen doğurdun? Çok mu ileri gittim? Bunun örnekleriyle dolu bu kadim gezegen. Doğum odasında karışan bebeler kavmi ya da klubü :) .

O, doğduğu anda, dünyanın en şahane, en güzel, en namuslu, en temiz, en pürî-pak yaratığı, sütten çıkmış ak kaşık olan o kuzu sana tam da o saniyede “ANNE” ya da “BABA” dese var ya... Öyle bir afallarsın ki sorma. Ve sorarsın artık kime istersen... ama önce kendine “BEN BUNUN NEREDEN ANNESİ/BABASI OLUYORUM Kİ?”

Diyeceğim o ki... aslında herkes kucağına verilen, yıllarca büyük bir özveri... hepsinden önemlisi, su katılmamış bir şefkatle sevdiği, üstüne titrediği o bebeyi, kuzusu biliyor. Ona emek veriyor, uykusuz gecelerde onun başında bekliyor, besliyor, derdine deva olmaya çabalıyor, iyice ileri gideyim... yemiyor yediriyor, giymiyor giydiriyor ve hani derler ya... saçını süpürge ediyor. Yaşam öyle mucizevi bir süreç ki... O mükemmel (en azından anası babası için) varlık seni “ANNE/BABA” diye çağırabilir hale geldiğinde sen buna hiç şaşırmıyor ve adeta nicedir bunu demesini bekliyor oluyorsun.

Günler, aylar ve dahi yıllar geçiyor. Amma velakin bilinsin ki... Öyle GODOT’yu bekler gibi geçmiyor o yıllar o ana/babalar için, kendinden pek emin ve bebesinden pek ümitli salak haller yani diyelim . Yaş aldıkça, her geçen gün biraz daha yarından şüpheli, biraz daha artan bir sorumluluk ve kaygı yüküyle artan bir tuhaf vaziyet. Önce kendinin, sonra evliliğinin ve sevdiğinin isminin üzerini çizebileceğin kadar ileri gidiyor o izahı imkansız ana/baba rolü, hayatını, hayatınızı kaplıyor o kocaman ve bembeyaz, serin ve her dem taze sis. Aldığın ya da alamadığın her karara, o sisi aralayabilirsen varıyor... çoğu kez hiçliğe varıyorsun. Tek derdin, tek bildiğin gerçek ve tek umudun O’nun varlığı, ikbâli, istikbâli ve dahi istiklâli :)

Bu yaşamda sahip olduğun ya da olamadığın her ne varsa, üstüste yığıp (yoksa O’nun üstüne mi ki?) O’nun kalesini (O’na sorulursa zindanı diyecektir eminim) kurmaya, sanki senden bekliyormuşçasına O’nu korumaya, saklamaya, kollamaya çalışıyorsun. Ve anlaşılmayı bekliyorsun sadece. İşte o kadar. Ama dedim ya... bütün mes’ele de burada zaten. BEKLİYORSUN.

Asıl mesele de buradan ve bu fiilden başlıyor. BEKLEMEK! Sen ondan seni anlamasını, sana hak vermesini bekliyorsun ve çoook yanılıyorsun. O bebe var ya... o bebe gün geliyor... ardından gelip seni geçiyor. Eeee doğru tabii, boynuz kulağı geçermiş ya... Geçecek mecbuuurrr! Yüzünde rastladığın (ama bu maalesef tesadüf değil... sıkça rastlıyorsun) o bilmiş, o ermiş ve de “o olmuş ta bitmiş” tavır seni dehşete düşürüyor.

Eyyy tuhaf ademoğlu! Ya da genelleme yapmayım ey Tuhaf Seçkin! Beklememeyi öğren artık. Öğren ki... sevilesin, öğren ki kendine yeten “ADEM” olasın. O, ANA olana kadar... senin ANA olman yetmiyor.

Tanrı bütün kuzularımızı korusun, kollasın ve çooook sağlıklı çoook uzun ömür versin dilerim. Biz olmasak ta olur :)

Seçkin Bilgen Gültan - SBG

Tarih: ../../....

45 görüntüleme5 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TIKANMA.

bottom of page